Kale Hakkında

Kale Tarihi

İlçemiz Kale’nin tarih öncesine ait elimizde yazılı belgeler olmamasına karşın, yöredeki yerleşimlerin en eski merkezi olarak Medet Höyüğü’nü ele almamız gerekir. Höyük Eski Tunç, Hitit, Frig, Pers, Yunan, Roma, Bizans ve Türk dönemlerinin kültürlerini verebilmesi bakımından yörenin en önemli belge kaynadığıdır. Ancak bilimsel kazı ve araştırmaları hiç yapılmamıştır. Bunu yüzeydeki veriler kanıtlamaktadır.

Tarih öncesinde Mezepotomya’da kurulan devletlerin yanında Orta Anadolu’da Hatti ve daha sonra Hitit İmparatorluğu kurulmuş, BatıAnadolu’da ise Ahhiyava ve Lukka’lıların uygarlıkları vardı. Bu uygarlıklar Heredot tarihinden daha sonraları; Likya, Kayra, lonya uygarlıkları olarak gösterilmektedir. Likya’ lılar daha çok Güney-Batı Anadolu’da Kayra ise bugünkü Tavas-Kale, Karacasu ilçeleri ile Buğla’nın tamamını içine alarak Menderes Nehrinin güneyini kapsamaktadır. Menderes’in kuzeyi ise lonya uygarlığı olarak bilinir. Lonya’nın Kuzey Doğusu ise Lidya bölgesidir. Kayra’nın Kuzey-Doğusunda geniş bir sınır olan Frigya bölgesi yer almaktadır. Frigya’yı Karya’dan Babadağ ve Honaz Dağları ayırır.

Kale’nin Tarihini incelerken onun eski devirlerdeki tarihi ilişkilerine, sanatına, ticaretine ve ekonomisine katkıda bulunan diğer yerleşim birimleri arasındaki konumu yönüyle incelemek daha doğru olacaktır.

Bu günkü Kale’nin güney bitişiğinde bulunan şimdi terk edilmiş durumdaki “Eski Kale” adıyla anılan dört tarafı sarp üst düzey i düz sayılabilecek doğal kayalığın üzerinde kurulmuş olan yerin adınıTabae (Tabaı, Taba) olarak rastlanmaktadır. Yazıtlarında Tabenon olarak görülür.

Tabae’nin ilk kuruluşu hakkında kesin belgeler bulunmamakla beraber, yüzeydeki kalıntılar ile birlikte yöre ile ilgili çeşitli kaynakları Helienistik dönemden beri var olduğunu göstermektedir.

Birçok gezginler değişik zamanlarda yaptığı seyahatlar sırasında Tabae sözcüğünün antik dönemdeki benzer adlar ile olan bağınıincelemişlerdir. “Taba” adının günümüzde “Kaya” anlamına geldiğini savunmaktadırlar. Antik dönemde “Taba” ile kullanılan birçok yer adlarından bahsederler. Tabae’nin “Kaya” yı simgelediğini bunu kendin konumunu ve görüntüsünü bağlı bir ad olduğunu iddia ederler.

Ancak antik dönemde kurulan her kentin kuruluşu ile ilgili mitolojik bir efsane veya mitdolojik bir kahramanının adının bulunduğunu unutmamak gerekir. Tabenos adlı bir kahramanın Tabae kentini kurduğunu ve onun gibi Kibiras’ın Kibyra’yı (Bugünkü Gölhisar), diğer kardeşi Kidramos’un ise Kidrama’yı (Bugünkü Yorga Köyü) kurduğunu gerek antik yazar ve tarihçilerden gerek günümüz araştırmacılarından öğreniyoruz. Kibiras ve Kidramos, Tabenos’un kardeşidir.

Yöreyi gezmek, araştırmak ve incelemek için gelen gezginlerden Bizansli Etienne Tabae’nin Karya’dan daha çok Frigya ve Psidya bölgesi kentleri olduğunu söyler. Taba’nın “Kaya” anlamına geldiğini söyler. Selçuklu Beylik Döneminde, 1333 yılında yöreyi Arap Gezgini İbni Battuda gezmişve Kale’den Muğla’ya geçmiştir. Daha sonra Avrupa kökenli gezgin ve araştırmacılardan Anville-Bourguignon, daha sonra Coranncez ve Lous Robert ile Öeanne Robert’in çalışmaları bulunmaktadır. Özellikle Lous Robert Kayra Bölgesi ve Tabae hakkında incelemelerini yayınlamıştır. İtalyan Arkeolog Jacobi de yöre ile ilgili araştırmalar yapmıştır.

Tarihi Coğrafya bakımından Tabae; Kayra Bölgesinde yaklaşık aynı yükseklikte kurulmuş, Tabae ovasının batısında dağların batıya doğru olan geçidi üzerinde, yüksekçe bir yakalık üzerindedir. Antik dönemde Mobolla (Muğla) tarafından gelen yolun üzerinde ve bu yolun Apollonia (Medet) Heracleia (Vakıf Köyü), Sebantoplis (Kızılca), Aphrodisas (Geyre) kentlerine ulaşımı olup bu kentlerle yakın ilişkiler içinde idi. Bu yakınlaşma güneyde Kidrama ve Kibyra vadesinde Kuzeyde Laodikyanın bulunduğu Lykos Vadisinde (Denizli Ovası) görmek mümkündür. Batıda Mobella’dan (Muğla) sonra Ege Denizi kıyısında olan Caunos’tan (Köyceğiz) Halikarnassos’a (Bodrum’a) kadar Tabae’nin ticari bağının olduğu araştırmacılara tarafından tespit edilmiş durumdadır.

Tabae’a komşu olan, Apollania (Medet), Mobolla (Muğla), Kidrama (Yorga), Aphrodisiaks (Geyre), Heracieia (Vakıf) kentleri arasında yalnız bir kent değildir. Kuşkusuz ona bağlı köy niteliğinde birçok yerleşimler bulunmaktaydı. Bugündü Hırka köyünün bulunduğu yerde; Adamharmanıköyü sınırları içinde Kalan Asar Tepesinde, Çiftlik köyünde Yeniköy ile Özlüce köyleri arasında kalan Tabakhane deresinde Varalı Çayı Vadisinde köy niteliğinde antik dönem izleri veren yerleşimlere rastlanmaktadır. Bu yerleşimler Tabae kentine bağlı idi.

Tabae Ovası (Tabenorum Çampus) kentin ziraat yaptığı özellikle atlarının ve sığırlarının barındığı bir düzlüktür. Tarım ve Hayvancılığa elverişlidir. Bu nedenle Tabae’lılar öküz ve at figürünün sikke sanatında çok kullanılmıştır.

Kentin güney ve batı bölgeleri dağlıktır. Geniş orman bölgesine sahip olup, bu bölge antik dönemde küçükbaş hayvanlarının barınağıdurumundadır.

Tabae’nin kuruluşunun, büyük İskender’den sonra Anadolu’da kurulan antik kentlerin kuruluş dönemlerinde olduğunu son araştırmalar göstermiştir. Yüzeydeki kalıntıları ve özellikle sikkeler de bunu kanıtlamaktadır. Bilindiği gibi Büyük İskender’den sonra kurulan Helenistik Krallıklar Anadolu’da birçok kent devleti kurmuştur. Kent kurma siyasetiİskender ile başlamış, daha sonra Helenistik Dönem Krallıkları bu geleneği devam ettirmişlerdir.

Basılan sikkeler ilk dönemde gümüş olup daha sonralarıbronzları da görülür. Gerek gümüş, gerek bronz olsun tüm sikkelerin ön yüzlerinde tarımsal başlar yani Dionysos, Athena, Zeuz, Herakles, Apollon, Poseidon ve benzerleridir. Bu tanrısal betimler Helenistik çağda genel olarak tüm kentlerin ortak karakteridir. Sikkelerin arka yüzünde ise tabae kentini kendi tip ve karakterini gösteren seriler rastlanır. Ok ve Sadak geriye doğru bakan ayakta öküz figürü, bereket boynuzu, dioscures başlıkları, sunak, geyik, panter gibi figürleri kullanmışlardır. Sikkelerin arka yüzünde olan bu figürlerin yanında, tabae kentine ait olduğunu vurgulayan Tabenon (Tebenn) yazısı ve yönetici adları yer alır. (TABEN N, Tabae’lıların anlamındadır.) Bu sikkeler yarı otonom (özerk) olarak bilinen İ.Ö.3. ve 2. yüzyıllarda görülür.

Batı Anadolu’nun Roma’ya bağlanmasıyla (İ.Ö.133) Tabae kenti de bir roma kenti durumundadır. Kent Roma döneminde de sikke basmıştır. Roma sikkeleri bronz ve bakır sikkeler olup; bu sikkelerde daha çok imparatorun kendi adını rastlanır. İ.S.3. yüzyıldan itibaren tüm kentlerde olduğu gibi Tabae de sikke basımını bırakır.

Roma imparatorluğunun İ.S. 395 te ikiye ayrılmasısonunda Anadolu’nun tümüyle Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) sınırları içinde kalması ve bu dönemlerde Hıristiyanlığın yayılması Helenistik ve Roba dönemlerine ait bazı gelenekleri de beraberinde yok etmiştir. Bizans ve Hıristiyanlık dönemi ile ilgili pek izler görülmez.

12. ve 13. Yüzyıldan sonra Yörenin Türklerin eline geçmesi ile Tabae antik kenti bir Türk yerleşimine dönüşmüştür. Türkler Tabae adını kullanmamışlardır. Kale-Davas adını kullanmışlardır. Bu isim 1950 yıllarına kadar devam etmiştir. Bu tarihten sonra Kale olarak bilinmektedir.

TÜRKLERİN YÖREYE GELİŞİ:Malazgirt Zaferi Öncesinde Anadolu kapılarına dayanan Türkler bu zafere kadar Anadolu’ya birçok akınlar yaparak burasını tanımaya çalışmışlardır. Nitekim Büyük Selçukluİmparatorluğu Komutanlarından olan Afşin Bey Honaz yakınlarına kadar gelmiştir. Türkler bu akınların sonucunda, Anadolu’nun kendilerine uygun bir yurt olacağını düşünerek buraya yerleşmeye karar vermişlerdir. Yine bu akınlarla ilerisi için yerleşme planları yapılmışve alınması zor olan Bizans kalelerini yıpratmışlardır.

XII. Yüzyıl başlarında Kabae’nın Selçuklu Türkleri tarafından alınması ile ilgili şöyle bir olay anlatılır. Cafer Paşa’nın komutanlarından Mirza Bey, kale surlarına kadar gelmiştir. Fakat arazinin sarp olması ve şehrin savunmasının elverişliliği nedeniyle kuşatma uzun sürmüştür. Bu sırada Mirza Beyi gören tekfur Davinos’un kızı ona aşık olur. Şehre nasıl girileceğini ve bununla ilgili ip uçlarını Mirza Beye ulaştırmıştır. Bu önemli askeri sırları elde eden Mirza Bey son bir hücumla Tabae’nin fethini gerçekleştirmiştir. Tabae’nin Türklerin eline geçmesinden sonra, KALE VE TAVAS adları ile anılmaya başlandığı yazılı kaynaklardan anlaşılmaktadır. EVLİYE ÇELEBİ’ye göre“Menteşe oğullarından Mirza Bey buraya fethederken Kale’ de Adem az”buyurmuşlar ve bu sözler zamanla Türkler arasında DAVAS olmuştur. Halk arasında diğer bir söylentiye göre de Davas adıBizans Tekfuru Davinos’tan kaynaklanmaktadır. XIV. Yüzyıl gezginlerinden İBN BATUTA ise izlenimlerini şöyle anlatır. “…yollarında güvensizlik yüzünden bu şehirde (Denizli) bir süre kalmak mecburiyetinde kaldık. Sonunda bir kervan hazırlandı. Biz de ona katılarak bir gün ve gecenin birkaç saati yol almak suretiyle kuvvetli bir kale olan Tavas önüne geldik. Rivayet olduğuna göre Peygamberimizin sahabelerinden SUHEYBİ RUMİ bu kale halkındandır. Geceyi Kale’nin dışında geçirerek ertesi gün sabah hisar kapısına ulaştık. Kale halkı buraya gelişimizin sebebini sordu. Biz de gerekeni bildirdik. Bu sırada Kale dizdarı İLYAS-MİNAS Bey davarlarının hırsızlar tarafından çalınmasınıönlemek maksadıyla Askerleriyle Kale’den çıkarak çevriye ve yolları kontrol etmeye girişti. Bu iş bitince davarlar dışarıya çıkarıldı. Burada her zaman buşekilde hareket etmek mecburiyeti vardır.

Burada Kale halkından fakir bir adımın misafirhanesine indik. Kale dizdarı ihtiyaçlarımızı karşıladı. Oradan Muğla’ya hareketle Şeyh efendilerden birinin tekkesinde konakladık.

İBNİ MATUTA’nınSeyahatnamesinde belirttiği Suheybi Rumi aslen Rum kökenlidir. Tabae’de yaşamış ve İncil’i iyi incelenmiştir. Bunun sonucunda İslam dininin son Peygamber tarafından ortaya atılacağını ve yayılacağını bilmektedir. Nitekim VII. Yüzyıl başlarında Mekke’de Hazreti Muhammed’in Peygamberliğimüjdelenince Suheybi Rumi’de Tabae den kalkarak Arabistan’a gitmiştir. Hazreti Muhammed’in sağlığında onun sancağı altında yaşayan ender insanlardan biridir. Hatta ilk yedi sahabe arasında yer alma şerefine erişmiştir.

Yine İbni Batuta’nın notlarından anlaşıldığına göre Kale’yi çevreleyen iç içe iki suru vardır. 1982 yılı sonlarında başlayan Denizli-Muğla yolu yapımı sırasında ortaya çıkan blok taş dış surun kalıntıları olarak düşünülebilir. İç hisar ise doğal görümünü kale olan sarp kayalıkların çevirdiği alanlardır.

XII. Yüzyıl başlarından XIII. Yüzyıl sonlarına kadar Anadolu Selçuklu hakimiyetinde kalan Kale, 1243 yılındaki Kösedağ Savaşı’ndan sonra Selçukluların zayıflamaya ve dağılmaya yüz tuttuğu dönemde uç komutanları tarafından menteşe oğulları Beyliğine bağlanmıştır. Anadolu’nun fethi sırasında Akıncı ve Sancaktar olarak Horasan Türklerinin Kale ve çevresine yerleştikleri buradan bulunan mezarlardan anlaşılmaktadır.

Bu dönemde 1975 yılında radyodan Kale-Tavas konulu bir türkü yayınlanmıştır.

Ey Davas’ın şahin yurdu Kale’si

Senin gelip geçenlerin ne oldu?

Afşin Bey’in yiğitleri dertleşti

Bent ederek bu yaylada yerleşir.

Rumların tekfurları ağlaştı.

Hisar yapıp tüm cihanda ünleşti.

Senin gelip geçenlerin ne oldu?

Arslanların Allah için cenk etti

Ganimetin güzelleri denk etti,

Niğbolu’da doğan bey’ in ne oldu?

İslam için Türkmenler yerleşti.

Gaza edip imanları gürleşti.

Senin gelip geçenlerin ne oldu?

Kale 1330 yılına kadar Menteşe Beyliği yönetiminde kalmış,bu tarihte beyliğin Yıldırım Beyazıt tarafından ortadan kaldırılması sonucunda Osmanlı Devleti yönetimine girmiştir. Ne var ki 1402 tarihinde Ankara savaşında Yıldırım Beyazıt’ ın Timur’a yenilmesiyle beylik Timur Egemenliğine bağlı olarak yeniden kurulmuş,daha sonra 1424 yılında II. Murat tarafından tamamen Osmanlı Devletine bağlanmıştır.

Kale’nin XVIı. Yüzyıldaki durumunu Evliye Çelebi şöyle anlatır. “Davas Kalesi” Yunan yapısıdır. Hala paşa hassıdır. Kale, Davas ovası güneyinde, beşgen şeklinde, etrafı üç bin adem olup doğuya bakan bir demir kapısı vardır. Celali sığınmasın diye etrafına hendek kazılmıştır. Kalenin her tarafı gayya kuyusu gibi yalçın uçurumdur. İç Kale’si hala mamurdur. Ama küçüktür, içinde elli ev, bir cami, bir hanı, bir hamamı, üç mektebi, üç sebili, iki tekkesi ve altı zaviyesi vardır. Kale’nin batısında Kepez dağı dibinde üç bin bağ vardır. Bütün köy halkı altı ay bağlarında otururlar. Kale’nin doğu dibinde bir kayadan buz gibi bir su çıkar, havası da güzeldir.

Davas Kale’si Ziyaretgahı; dış kalede Karaca Ahmet Sultan’ın büyük bir merkadı vardır. Sarı Baba Sultan, Alkanlı Dede, Kepez Dede, Ali Bali Dede ve Gülüm Dede evliyalarındandır. Bu Kale’nin güneyinde korkunç Çamlıbeller geçip dört saati gittik.”

Osmanlı kayıtlarında, Tavas ve Kale yöresi Menteşe Beyliğinin yönetimi altında kalmış, Osmanlı döneminde Menteşe Defterdarlığına bağlı idi. Kale Osmanlı İmparatorluğu zamanında önceleri has iken sonra tımar olarak değiştirilmiştir. Zamanla burası III. Selim’in annesi Mehrişah Sultan adına verilmiş o da bu toprakları vakıf haline getirmiştir. XX. Yüzyıl başlarında bu vakıf mabeyn katiplerinden Ali Cevdet Beye hibe edilmiştir. Nitekim bu gün bu arazilerin devletin mi yoksa köylülerin mi olduğu konusundaki mahkeme ve soruşturma sürdürülmektedir.




 

Çerez Kullanımı

Kişisel verileriniz, hizmetlerimizin daha iyi bir şekilde sunulması için mevzuata uygun bir şekilde toplanıp işlenir. Detaylı bilgi almak için Gizlilik Politikası'nı inceleyebilirsiniz.
Kale Belediyesi Resmi Web Sitesi, Official Website of the Municipality of Kale